Karaman’da fırtına yine bildik bir yerden koptu. Rüzgârın yönü değişmedi, ama esmeye başladığı yer çok tanıdık: Torpil kokan kadro listeleri. İddialara göre, İl Özel İdare'nin işçi alımı sürecinde yaşanan adam kayırmalar, ‘eşitlik ve liyakat’ kavramlarını bir kez daha ayaklar altına alarak gençlerin umutlarını, alın terini ve hakkaniyet duygusunu ezip geçti.
Şehir, gazeteci Adem Demirel’in ortaya çıkardığı iddialarla çalkalanıyor. Meslektaşımı, hakkaniyeti ortaya koymak adıma gösterdiği çabadan ve araştırmacı gazetecilik örneğinden dolayı gönülden tebrik ediyorum. İşe alım bildirgelerine kadar ulaşarak, sağlam bilgi ve belgelerle yaptığı haber hepimize de örnek teşkil eder durumda. Listeye bakıyorsunuz; birinin dayısı muhtar, diğerinin eniştesi partide, ötekinin akrabası müdürlükte. Vatandaşlar sistemi çözmüş, kamyon şoförü ilanıyla işe giren birinin masa başında çalışacağı, kadroda kendine “rahat” bir yer bulacağını konuşuyor. Duman tütmeye başladı, zaten sıfıra yakın yerlerde gezen güven duygusu eksi bakiyelere indi. Kimin ne iş yaptığı değil, kimin kimi tanıdığı önemli hale gelmiş. “İş bilenin, kılıç kuşananın” demiş atalar ama bizim Karaman'da “dayısı olanın” yolu açılıyor demek ki.
KİME VEYA NEYE İNANALIM?
CHP Karaman Milletvekili Av. İsmail Atakan Ünver’in TBMM gündemine taşıdığı soru önergesi ile buz dağının görünmeyen yüzü de yavaş yavaş ortaya çıkıyor. Vekil Ünver’in açıklamalarına göre, dile kolay, bir ilan yalnızca bir gün yayımlanıyor. Sonra apar topar iptal ediliyor, ardından İŞKUR üzerinden yeni bir süreç başlatılıyor. KPSS şartı yok, ama liste çoktan hazırlanmış gibi. Mülakat var ama “formalite icabı yapıldı” deniyor. 1800 kişi başvuruyor, 29 kişi kazanıyor. Geri kalan 1771 kişinin sadece hayal kırıklığı ellerinde kalıyor. İşe alınan 30 kişi olduğu fakat 30’uncu ismin daha şaibeli olduğu iddiaları da cabası.
Dahası mı var? Var elbette. İddialara göre, hem iktidar partisi AK Parti'den hem de muhalefet partisi CHP'den torpil listeleri buharlaşan etik duvarların arasından içeri sızıyor. Haberlere yansıyan AK Parti’ye yakın isimlerin yanı sıra Av. Hüseyin Mutlu’da torpil için CHP’den de 2 isim verildiği iddiasını daha taze bir şekilde ortaya attı. Yani herkes el birliğiyle gençlerin umudunu torpille deliyor. “Hem nalına hem mıhına vurmak” böyle bir şey olsa gerek!
Soruyorum şimdi: Üniversite mezunu, sertifikalarla donanmış, kendini geliştirmiş gençler bu şehirde neye inanacak? Hangi değer uğruna sabahlara kadar ders çalışacak, hangi kurumun kapısını umutla çalacak? Gençlere "çalış, çabala, hakkınla kazan" diyen sistem, arka kapıdan geçenleri ödüllendiriyorsa; bu şehir yarın kimin omzunda yükselecek?
MESELE İSTİHDAM DEĞİL, KAMU VİCDANI!
Karaman’ın sokaklarında yürürken geleceğe dair umudu sırtlamış gençlerle değil, sırtı sıvazlanan “torpillilerle” karşılaşıyoruz. Herkes birbirine şu soruyu soruyor: "Acaba benim dayım kim olmalıydı?"
Devlet kapısında işe girmek, artık bilgiyle, emekle, sınavla değil; telefonla, referansla ve ilişkiyle yürütülüyorsa, orada adaletten söz edilebilir mi? Bu sadece bir istihdam meselesi değil. Bu, toplumsal adaletin, kamu vicdanının ve gençlerin hayata olan inancının çöküşüdür.
İddialar doğruysa, Karaman İl Özel İdaresi’nde yürütülen süreç; “liyakat” kelimesini sözlükten silip yerine “listeler”i koymuştur. Ve ne acıdır ki, listeyi hazırlayan kalem aynı zamanda bu şehrin kaderini de yazmaktadır.
Şimdi soruyorum: Bu memleketi kim sevecek? Haksız yere dışlanan o gençler mi? Yoksa hakkı gasp ederek kadroya girenler mi? Şehri ileriye taşıyacak olanlar, torpille işe girenler mi olacak, yoksa torpile yenik düşüp yurt dışı yollarını düşünen, hayalini bavula koyan gençler mi?
Liyakatsizliğin, kayırmacılığın, sessiz torpil anlaşmalarının olduğu bir yerde ne umut yeşerir ne de memleket büyür. Ve unutulmasın: “Adaletin küçüldüğü yerde, büyük olan herkes suçludur.”
İNŞALLAH İL ÖZEL İDARE HAKLIDIR(!)
İl Özel İdare’den yapılan açıklamada, sürecin hukuka uygun şekilde ilerletildiği bildirildi. Yapılan açıklamaya göre, noter huzurunda çekilen kurada ismi çıkan adaylara uygulamalı sınav da yapılmış. Yapılan açıklama şu şekilde oldu:
İsteriz ki, iddialar sadece “iddia” olsun. İsteriz ki, liyakat ana etken olsun. İsteriz ki, alın teri değer görsün. Şu gerçeği de atlamamak lazım; “Ateş olmayan yerden duman çıkmaz.” İddiaların, söylentilerin bile halkta, özellikle gençlerde nasıl bir hayal kırıklığı oluşturacağını, geleceğe dair umutlarını ne yönde etkileyeceğini umarım birileri düşünüyordur…